Bu yıl Foça Film Günleri, Lemnos AegeanDocs ve Kıbrıs AEI Film Festivali ile beraber insanları ulusal sınırların ötesinde buluşmaya davet eden yenilikçi bir projede güçlerini birleştirdi. “Güneydoğu Akdeniz’de Üç Festivalli Kültürel Alışveriş” projesi Mayıs 2021’de Foça, Limni, ve Lefkoşa’da yerel halkın katıldığı bir dizi atölye ile başladı. Atölye katılımcıları, proje kapsamında yaşadıkları yerlerin tarihini ve kültürünü çeşitli yönlerden inceleyen kısa belgesel filmler ürettiler. Çekilen belgesellerin dokuzu -her atölyeden üçer tane olmak üzere- uluslararası bir ödüllü yarışmaya katılacaklar ve diğer festivallerde olduğu gibi Foça Film Günlerinde de gösterilecekler. Foça Film Günlerinde ayrıca atölye sırasında üretilen dördüncü bir film, “Foça’da İz Bırakan Mübadiller” de gösterilecek. Bu filmlerin özetleri ve gösterim saatleri aşağıdadır:
Limni’de bazıları olağan bazıları ise oldukça sıra dışı yerlerde konumlanmış çok sayıda yel değirmeni bulunur. Bunların sayısı muhtemelen Ege ve hatta Akdeniz’deki diğer adalara göre çok daha fazladır. Bunların her biri aynı derecede güzel, basit ve aynı zamanda birbirinden açıkça farklıdır. Cizvit şair Gerard M. Hopkins’in sanatı tanımlamaya çalışırken dediği gibi “benzerlik farklılık ile kaynaşır” Maalesef, bunların büyük çoğunluğu bugün, ihtişamlı ve sessiz bir şekilde “tünedikleri” yerlerde parçalara ayrılmış durumdalar. Limni’nin özünden bir parça, mirası ve kimliğinin önemli bir parçası olan bu eşsiz yapılar, İhmal edildiklerinden, terk edildiklerinden veya sahiplerinin onları onaracak gücü olmadığı için yok olmaktalar.
Atina’da bundan 2500 yıl önce gerçekleşmiş veba salgınıyla ilgili Tukidides’in yazdıklarına bakınca o gün yaşananların bugün yaşadığımız coronavirus salgınıyla benzerliğini görüyoruz. Bir de bütün sokağa çıkma yasaklarının, korona vakalarının ve ölümlerin ortasında, 2020’de dünyaya bir çocuk getirmiş bazılarımızın durumunu düşünün.
Apellis Psychas Anadolu’dan 1914’te mülteci olarak sığındığı Midilli’ye -kalenin olduğu bölgeye- bir süre sonra yerleşir. Fikiotripa sahiline insanları yüzmeye geldiğini görünce evini buraya inşa edip yanına bir de cafe açmaya karar verir. Burası, iki savaş arası dönemde, özellikle entelektüeller için oldukça popüler bir yer haline gelir. Alman işgali döneminde veya iç savaş sırasında kapanan bu mekan, savaş sonrası dönemde açılan -ve sonradan cunta döneminde yıkılacak- pek çok işletmeye esin kaynağı olur.
16. Yüzyılın ve Rönesans döneminin en karakteristik şehir duvarlarından biri olan Lefkoşa surlarının tamamlanmasının üzerinden yaklaşık 450 yıl geçti. 1489’da Venedikliler Kıbrıs’ı ele geçirdiklerinde Frenkler’den kalan surların fazla bir işlevinin kalmadığını fark etmişlerdi ve 16. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu büyük bir tehditti. Bu nedenle Venedikliler inşaatın bedeli ne olursa olsun bir an önce şehre yeni bir sur yapmaları gerektiğine karar verdiler. Tahminen 12.000 Duka’ya mal olan surların inşaatında 6.000 kadın ve erkek işçi gece gündüz demeden çalıştı. Maalesef bu güvenlik önlemi alma girişimi hüsranla sonuçlandı. Şehir 50 günlük bir ablukanın ardından düştü. Şehrin yeni sahipleri surları onardı ve Lefkoşa’nın sınırlarını sonraki dört yüzyıl boyunca belirleyen biryapı haline getirdi. Bugün bu surlar, geçmişin sessiz tanıkları olarak, şehrin ruhunu çerçeveliyor ve yeni ile eski arasına bir çizgi çekiyor.
Kıbrıs sanat ve kültürüne önemli katkıları olan hakkak Hambis Tsangaris adanın önemli sanatçılarından. Bu belgeselde, atölyesinde ve müzesinde yapılan çekimler vasıtasıyla sanatçının eserlerini tanıyoruz ve hem kendisiyle hem de arkadaşlarıyla yapılan röportajlar üzerinden sanatçı hakkında önemli bilgiler ediniyoruz.
1974 sonrasında üzücü bir şekilde ikiye bölünen Lefkoşa, dünyanın son bölünmüş başkentidir. 2003 öncesinde neredeyse 30 yıldır hiçbir bağlantı olmaksızın ayrı kalan iki toplum, ortak kanalizasyon projesi sayesinde uzun yıllardır aynı kanalizasyon sistemini paylaşmaktadırlar. Peki bu iki toplumlu iş birliğinden ortaya çıkan politik ve sosyal yönler nelerdir? Belgeselin temeli iki önemli röportajdan oluşmaktadır. Röportaj katılımcıları iki toplumlu kanalizasyon projesi sürecindeki anıları ve kişisel deneyimlerini aktararak belgesele katkı sağlamışlardır. Belgeselin amacı, kurulan bu ortak altyapının teknik yönlerini sunmak değil, gelecekte emsal olarak kullanılabilecek birleştirici bir gücün alegorisini vurgulamaktır.
Foça; birçok insan için doğal ve tarihi güzelliklerle dolu bir cennet köşesi, bazıları içinse içinden çıkılması zor bir kutu. Özgürlüğü tadan ve arkadaşlarıyla huzur içinde yaşayan gençlere bu kent başka pek bir şey vadetmez. FFG-İFTYD Video Prodüksiyon Atölyesi kapsamında üretilen belgeselde, Foça'da doğup büyümüş gençlerin Foça ile olan kişisel bağları ve birbirinden farklı ancak bazı noktalarda da kesişen yaşam deneyimleri anlatılıyor.
Büyük kentlerde kaybolmaya yüz tutmuş komşuluk ilişkileri Foça’da hala sürüyor. Bu kasabada komşu komşuya yardım eder, paylaşır ve birlikte eğlenir. İyi günde kötü günde komşusunun yanında yer alır. Sürdürülen sosyal ilişkiler insanın yurdunun yine insan olduğunun adeta kanıtıdır. FFG-İFTYD Video Prodüksiyon Atölyesi kapsamında üretilen filmde, Foça’nın dar sokaklarında kapı önlerinde güne içten bir “merhaba” ile başlayan insanlar anlatılıyor. Bu insanlar sohbetleriyle bize yaşamın farklı bir yüzünü gösteriyor.
Gökyüzünün ve denizinin mavisiyle ünlü Foça'da, Küçük Deniz sahilinde boncuk gibi dizili balıkçı tekneleri vardır. Bu balıkçılar mütevazı bir balıkçılıkla günlerini ve yarınlarını kazanırlar. "Döngünün Ritmi-Foça Sularında" doğaya saygılı kıyı balıkçılığı türlerinden çökertme dalyan balıkçılığı yapan iki kişilik bir ekibin bir gününe misafir oluyor. Dalyan balıkçılığında, sakin, sessiz, pür dikkat beklemekle geçen bir zamanın ardından, av tuzağa girince hareketlenen, heyecanla hızlanan bir ritim amacına ulaştıkça tekrar eder. Film, nesillerdir balıkların yaşam döngülerine zarar vermeden sürdürülen bu balıkçılık türünü manzum bir anlatım eşliğinde gözler önüne seriyor.
Lozan görüşmeleri sürerken, 30 Ocak 1923 tarihinde Türk ve Yunan temsilcilerinin üzerinde uzlaştığı Nüfus Mübadelesi Anlaşmasının sonuçlarını ele alan FFG-İFTYD Video Prodüksiyon Atölyesi kapsamında üretilmiş bu belgesel, Türkiye ve Yunanistan’da doğup büyümüş “İki Vatan Yorgunu Mübadillerin”; ana yurtlarına veda etmelerini, hayata tutunabilme çabalarını, dramlarını, savaşın etkilerini ve sonuçlarını göz önüne seriyor.